Neden Odaklanamıyorum
“Neden odaklanamıyorum? Dikkat eksikliğim mi var? Ya işlerimi yetiştiremezsem o zaman ne olacak?” Sürekli çevrimiçi olmam gerektiğine inandığım, bir şeyleri kaçırmaktan korktuğum bir kaygı haliyle günler geçip gidiyor sanki. Bir işi yaparken elim telefona gidiyor, bildirimlerimi kontrol edip maillerime bakıyorum. Ardından tekrar işe dönmem gerektiğine dair yaşadığım suçlulukla beraber kaybolup giden dakikalar, Twitter ve Instagram’da tükettiğim içerikler içinde kaybolmuşken buluyorum kendimi. Sonrasında bakıyorum ne yapıyordum? Neye odaklanıyordum? Ne oluyor? Bu kadar fazla içerik tüketirken sanki zaman zaman odaklanmakta epey zorlandığımı hissettiğim ve bunu çevremdeki insanlarda da gözlemlediğim anlar oluyor.
Günde 4-5 saati aşan ekran süremle bakışıp suçluluk duyuyor, bu halimden şikayet ediyor ama bir sonraki gün bunu yapmaya devam ediyordum. Bireysel olarak ne yapabilirdim? Ekran süremi azaltıp, odaklanabilir miydim saatlerce bir işe? Sosyal medya hesaplarını bir süre kapatmak ve kendimi izole etmek nasıl gelirdi? O zaman neleri kaçırırdım acaba ve boşlukta durabilir miydim öylece? gibi sorularla zihnim dolup taşıyordu. Bazı sosyal medya detoksları denedim ve başarısızlıkla sonuçlandı. Sanki bir şeyler dolmuyor, eksik kalıyor ve yetişemiyordum akıp giden dünyaya.
İşte tüm bu sorgulamanın içinde Johann Hari’nin Çalınan Dikkat isimli kitabına rastladım. Eğer bu sorular ve karışık duygular size de bir yerlerden tanıdık geliyorsa, gelin birlikte bakalım bu kitapta ne diyor? Odaklanmanın bir yolu var mı?
Odaklanamama halinin izini süren yazar şunu fark ediyor: Bu problem her yerde! Sadece gençler değil, sadece belirli bir alan değil, dünyanın dört bir yanındaki insanlar aynı durumdalar. Sürekli bildirimlerini kontrol ediyor, beğenilerine ve Instagram profillerine bakıyor, ard arda gelen haber içeriklerini tüketiyor ve videoları x2 hızda izliyorlar! Sanki bir yere yetişmemiz gerekiyor sanki bir şeyleri kaçırıyor gibi acele ediyor ve ardından durup bir işe odaklanmaları gerektiklerinde çok zorlanıyorlar.
Peki ne oluyor? Neden bu durumdayız? bu soruları araştırmaya girişiyor ve kendini bu alanda çalışan uzmanlarla görüşmeye başlarken buluyor. Bu problemin bireysel olmadığını fark ediyor ve kolektif bir yerden çözülmesi gerektiğine inanıyor. İlk adım olarak bu problemin büyüklüğünü anlamaya çalışıyor ve kendini internetten uzakta Princetown’da üç aylık bir detoksa alıyor. Ve şunu fark ediyor: Her yerde o kadar çok bilgi var ki! Enformasyon yağıyor ve beyin bu kadar çok veri geldiğinde düşünemez, odaklanamaz oluyor. Araştırmalara göre beyin birden çok veri geldiğinde ya da birden çok görevi aynı anda yapmaya çalıştığında çok hata yapıyor, yaratıcılığı azalıyor ve daha az hatırlıyor! İşte bu sebeple odaklanamama problemi bireysel bir problemden çıkıp bu kadar çok verinin ve çoklu görevin olduğu bir sistemde genel bir problem olarak ortaya çıkıyor.
Araştırmalarda çoğu çalışanın ofisindeki çalışmasına kesintisiz 1 saat dahi ayıramadığı görülüyor. Düzenli dikkate dair bu zorlanma beyinde neredeyse sarhoşluğa denk bir etki yaratıyor. Makine olmamızı bekleyen bu mantıkla ilerleyen sistemde makineden çok farklı bir çalışma sistemi olan insan tabii ki de zorlanıyor! Genellikle bu zorlanmayı içselleştiriyor ve yetiştiremediği, odaklanamadığı işlerin getirdiği yoğun bir suçluluk duygusuyla günlerini geçiriyor.
Bu yazıyı hazırlama sebebim dikkate dair bu zorlanmanın ne kadar ortak bir problem olduğunu bu kitap aracılığıyla göstermek aslında. Belki de bir noktada bireysel olarak kendimizi suçlamak, sosyal medya kullanımımızı kontrol etmek için kısıtlayıcı detokslar yapmak yerine bir durup bu durumu anlamaya çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer bunu anlamaya yönelik bir adım atarsak, ihtiyaçlarımıza ve yüzleşmekten korktuğumuz boşluğa daha yakınlaşabilir ve derin bir yerden bakabiliriz: “Odaklanmayarak ne yapıyorum? Nelerden kaçıyorum?” ve belki o zaman hayatımızı anlamlı kılan hallere ve akışa ulaşabiliriz, bunu denemek zorundayız çünkü bu haliyle bizim öylece yaşamamıza, hissetmemize ve durmamıza izin vermiyor sadece acelemiz var koşuyoruz ve nereye gittiğimizi dahi bilmiyoruz!”
Psikolog Ceren Nacar